Hakikat: Postmodern Ça■da Bilgelik Aray■■■ 1st Edition John D. Caputo
Visit to download the full and correct content document: https://ebookmass.com/product/hakikat-postmodern-cagda-bilgelik-arayisi-1st-editionjohn-d-caputo/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant download maybe you interests ...
Gateway to the world. B1 Student's Book David Spencer
https://ebookmass.com/product/gateway-to-the-world-b1-studentsbook-david-spencer/
Open Mind Pre-Intermediate B1. Student's Book. Premium Pack Mickey Rogers
https://ebookmass.com/product/open-mind-preintermediate-b1-students-book-premium-pack-mickey-rogers/
Kierkegaard'u Nas
https://ebookmass.com/product/kierkegaardu-nasil-okumaliyiz-1stedition-john-caputo/
Cambridge Prepare B1 Level 5 second edition Student's book Niki Joseph Helen Chilton
https://ebookmass.com/product/cambridgeprepare-b1-level-5-second-edition-students-book-niki-josephhelen-chilton/
The AFib Cure John D. Day
https://ebookmass.com/product/the-afib-cure-john-d-day/
Foucault and Postmodern Conceptions of Reason 1st Edition Laurence Barry
https://ebookmass.com/product/foucault-and-postmodernconceptions-of-reason-1st-edition-laurence-barry/
Judge Me Not (1951) by John D. MacDonald John D. Macdonald
https://ebookmass.com/product/judge-me-not-1951-by-john-dmacdonald-john-d-macdonald/
Foundations of Finance John D. Martin
https://ebookmass.com/product/foundations-of-finance-john-dmartin/
Wetter für Dummies John D. Cox
https://ebookmass.com/product/wetter-fur-dummies-john-d-cox/
JOHN D. CAPUTO
John David Caputo (26 Ekim 1940 doğumlu), Syracuse Üniversitesi'nde Thomas J. Watson Emeritus Din Profesörü ve Villanova Üniversitesi'nde David R. Cook Fahri Felsefe Profesörü olan Amerikalı bir filozof. Lisans eğitimini l962'de La Salle Üniversitesi'nde, yüksek lisans eğitimini l964'te Villanova Üniversitesi'nde ve doktorasını 1968'de Bryn Mawr Koleji'ndetamamlamıştır. Caputo, postmodern Hıristiyanlık ve kıtasal din felsefesiyle ilişkili önemli bir figür ve zayıf teoloji olarak bilinen teolojik hareketin kurucusudur. Caputo'nun çalışmalannın çoğu yorumbilim, fenomenoloji, yapısöküm ve teolojiye odaklanır.
RECEP YILMAZ
1975 yılında Üsküdar'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini burada tamamladı. AÜ Bilgi Yönetimi bölümünden onur derecesiyle mezun oldu. 2004 yılından beri TV, sinema ve yayın dünyası için tercümeler yapmakta, edisyonlar hazırlamaktadır. Tercümeleri:
Anton Çehov'dan Kuşçu, A.Strugatski&B.Strugatski'den Uzayda Piknik, Jack London'dan Beyaz Diş, R.A.Nicholson'dan Sufiler, John D. Caputo'dan Hakikat (Truth). Osmanlıcadan sadeleştirerek yayına hazırladığı eserler: Yıldız'da Neler Gördüm?/İsmail Müştak Mayakon, Siyasi Hatıralanm!Şeyhülisliim Cemiileddin Efendi, Hikemü'l-Atıiiyye!İbnAtaullah el-iskenderi (Trc. SaffetYetkin)
Kapı Yayınları816
Araştırma-İnceleme: 141
HAKİKAT
POSTMODERN ÇAGDABİLGELİK ARAYIŞI
John D. Caputo
1. Basım: Şubat 2022
ISBN: 978-625-7706-97-1
Sertifika No: 43949
Editör: Hamdi Akyol
Kapak Tasarımı: Adnan Elmasoğlu
Sayfa Tasarımı: Gökhan Özmen
© 2022; bu kitabın yayın hakları Kapı Yayınları'na aittir.
KapıYayınlan
Ticarethane Sokak No: 15 Cağaloğlu/İstanbul
Tel: (212) 513 34 20-21 Faks: (212) 512 33 76 e-posta: bilgl@kapiyayinlari.com www.kapiyayinlari.com
Baskı ve Cilt
Melisa Matbaacılık
Matbaa Sertifika No: 45099
Çiftehavuzlar Yolu Acar Sanayi Sitesi No: 8Bayrampaşa/İstanbul
Tel: (212) 674 97 23 Faks: (212) 674 97 29
Genel Dağıtım
Alfa Basım Yayım Dağıbın San. Tlc. ve Ltd. Şti.
Ticarethane Sokak No: 15 Cağaloğlu/İstanbul
Tel: (212) 51153 03 Faks: (212) 51933 00
Kapı Yayınları, Alfa Yayın Grubu'nun tescilli markasıdır.
JOHN D. CAPUTO • HAKIKAT
POSTMODERN ÇAGDA BİLGELİK ARAYIŞI
Çeviren: Recep Yılmaz
Devinim Halindeki Hakikat
Sabahlanişe arabayla gitmek iyiden iyide yayalığınyerini aldı.Aslında tam olarak yayalık denilemez, çünkü yayalar yürüyor, biz yürümüyoruz. Fakat olağanlaştı diyebiliriz. Her yere arabayla gidiyoruz. Hayatımız gittikçe hareketsizleştiği için doktorlar ve sağlık çalışanları dışarı çıkıp yürüyelim, spor yapalım diye bize adeta yalvarıyor. Öte yandan hareketsizlik, tek bir yerde durduğumuz anlamına gelmiyor.Aksine, hareketsizlik; bilgisayarın karşısında oturmadığımızdabile,biryeregiderkendizüstübilgisayarlarımızı yanımıza alıp oturmaya (arabada, trende, uçakta) devam ettiğimiz anlamına geliyor. İnsanlar eskiden çalıştıkları tarlalara yürüme mesafesinde olan yerlerde yaşar veya evlerinebitişik dükkanlarda çalışırdı.Artık işe, hatta hemenhemenheryere arabayla gidiyoruzve sürekliharekethalindeyiz. Bumasumbirhusus gibi görünebilirfakat kesinlikle filozoflardan talimat almamızı gerektiren bir husus değil.Yinededoğruyusöylemekgerekirsebudurum hakikatanlayışımızdaki birkrizihızlandırdı.
Geçmişte filozoflar da herkes gibi kendi evlerine yakın olma eğilimindeydi. XVII. yüzyılda Immanuel Kant (herkesin en büyük filozoflarlistesindekiisimlerdenbiri),Königsberg'den hiç ayrılmamasıyla biliniyordu. Bu durum onun yaşamınıbasitleştirdive ona Königsberg'deyapılan şeylerinheryerdekigibiyapıldığıvefarklılıklarınolduğu yerlerde, bunların erkek Alman filozofların doğru sandığıvaryasyonlar olduğu fikrini verdi.Kant o dönemingezi
edebiyatını, gemi kaptarilannın tuttuğu günlükleri okudufakatbirgemininiçinihiçgörmedi.Ayrıca,SaltAkıl'ın evrensel standartlarını vurgulayan Aydınlanma'nın lideriydi. FakatKant'agöre sorun,"evrensel"inAvrupalı haline gelmesiydi; oysa "salt", başka hiç kimseyi tanımamak anlamınageliyordu.
Günümüzde, çalıştığımız yere yürüme mesafesinde yaşamamıza gerekyok.Yolculuğa verecek paramız varsa istediğimiz heryere gidebiliyoruz. Kuşlar gibi uçup başka ülkeleri ziyaret edebiliyor, okyanusları aşabiliyoruz. Evde durduğumuz zaman başka insanları ve başka yerleri ayağımıza getiren medya ve internet yoluyla yaptığımız pek çok seyahatten bahsetmiyorum bile. Neredeyse herzaman,heryerdeolabiliyoruz;yolculuknekadarhızlı olursaokadariyi...Hızlımesajlaşmaprogramlan,gitmek istediğiniz yere göz açıp kapayıncaya kadar ve düşünce hızında ulaşma idealihaline geldi.Aslında melekler cennetteböyleseyahatederyadaböyleşeyleribildiğiniiddia edenlerbizeöylesöylüyor.İncil'de okuduğumuz melekler, e-posta veya akıllı telefon kullanmaya başlamadan önceki zamanlardaTanrı içinbirtürhızlı mesajlaşma hizmeti yürütüyordu. Hızlı mesajlaşma, hızlı seyahat, hızlı yemek... Bunlarnerede sonbulacak? Peki nereye gidiyoruz? Son durağın veya sondan bir önceki durağın adını bilip bizi uyaracak birileri var mı? Trenden nasıl inileceğini kimbiliyor?
Bunların hiçbirinin hakikatle ilgisi yokmuş gibi görünebilirfakatbukesintisiz seyahathaliendeğerlihakikatlerimizde birkriz yarattı. Hemen hemenheryere seyahat edebilmemizi sağlayan modern ulaşım sistemlerinin ve neredeyse her şeyinbizeulaşabilmesini sağlayanmodern bilgi sistemlerinin damgasını vurduğu çağdaş yaşam, eski yaşam biçimlerinden çok daha çoğulcudur. Biz baş-
kalarına, başkaları da bize daha fazla maruz kalıyor.Yaşamın Königsberg'le (veya Kansas'la) sınırlı olmadığına ve dünyanın çok çeşitli ve çok biçimli bir yer olduğuna dair güçlü bir algıya sahibiz. Bu algı, tek renkli saf kültürlerden ziyade, açıkuçlurengarenk kültürlerhakkında fikirlerin doğmasına yol açtı. Fakat sorunları da beraberinde getirdi. Bir yandan da, daha iyi bir yaşam arayışı içinde olan insanların daha zengin uluslara akın etmesindenveyoksulülkelerinküreselpazardazenginülkeler tarafından sömürülmesinden kaynaklanan sosyal çekişmeyarattı.Kant,bunlarınbirkısmınınolacağınıgördüve "kozmopolitlik" adı altında ziyaretçilere kozmosun, dünyanın vatandaşları gözüyle baktı ki bu, özellikle de pek fazla gezmeyenbirinintavrı olmasınedeniyle mükemmel bir husustur. Öte yandan, hakikat söz konusu olduğunda bütün bu çoğulculuk, sahici bir baş dönmesinin habercisiydi ve buna da postmodernizm dendiği için çağdaş yaşam,filozoflariçinproblemkaynağıhalinegeldi.
Postmodern kültür, içinde yaşadığımız küreselleşmiş, çok kültürlü, yüksek teknolojili dünyadır. Hemen hemen heryereseyahatedebiliyor,televizyondaveyadizüstübilgisayardahemenhemenher şeyi görebiliyorve dünyanın diğer ucundaki insanlarla koltuğumuzdan kalkmadan görüşüp konuşabiliyoruz. Bu durum, sanayileşmiş Batı ülkelerindebaşlamış olsadabugünyavaşyavaştümdünyaya yayılıyor. Böylece, tüm yaşamımızı Königsberg'de (veya Kansas'ta) geçirseydik nelere sahip olacaktık sorusuna kıyasla daha farklı bir düşünce yapısı kazanmamıza neden oluyor.Yüksek teknoloji dünyasındaki yaşamın, muazzam çeşitlilikteki kültürlere ve yaşam tarzlarına (çağdaş gezginlerinziyaretettiğiveyaonlarıziyareteden) kesintisiz maruz kalması göz önüne alındığında, yüksek bir"fark" duygusu ortaya çıktı. Nasıl ki"evrensel" sözcü-
ğü modernite için moda bir sözcükse, "fark" sözcüğü de postmodernite için moda bir sözcüktür; Aydınlanma sözcüğünü kitap boyunca, ilk olarak XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Avrupa'da ortaya çıkan ve ardından çağdaş bilim, teknoloji ve insan hakları dünyasını biçimlendiren Akıl çağını ifade etmek için kullanacağım."Evrensel"modern, "fark"ise postmodernbirtemadır. Modernistler,bütünün tümsaatlerindoğruolduğuvebütüntrenlerinzamanında geldiğimerkezibirgüç (halainanıyorsanızTanrı,inanmıyorsanız doğa) tarafından bir araya getirilmiş bir sistem olduğunu düşünürler. Postmodernistler ise, eşyanın birbirlerine yanal olarak, dünyayı saran bir ağ (world wide web) gibi bağlı olduğunu düşünürler. Bu ağın kontrolününkimdeolduğunuveyaneredebaşlayıpneredebittiğinisöylemekanlamsızdır.WWW'ninsonunanasılulaşırsınız? Modernistler Google Maps'in soyut çizgilerini tercih eder,postmodernistlerise GoogleEarth'ünrahatve geniş arazigörünümünü...Modernistlereşyanınkurallarabağlı ve matematiksel olduğunu düşünür,postmodernistlerise düzensizve"kaosmik"olanı(Kaosvekozmos sözcüklerini akıllıca birleştirip isabetli bir yeni sözcüktüreten James Joyce'dan ödünç alındı) beğenir. Postmodern ideal"kaosmopolitiklik" olacaktır. Kurt Gödel 1931 yılında kararsız teoremleriyle klasik matematikçilerin sinirini bozup Görelilik ve KuantumTeorisi paradoksları Newtonculuk'un düzensizliklerinin yerini aldığı zaman, bu postmodern etkifiziktebilegörülmüştür.
O halde kısaca, bir kültür olarak değil, bir düşünce tarzı olarak postmodern nedir? İlk olarak "post", ne modernitedekiilerlemelerekarşıanti-modernveyagericibir şey demektir, ne de modern öncesine firar etme girişimidir(herzamanboşunadırvenostaljiktir).Postmoderndüşünceyi anlamanın eniyiyolu, onu bir doktrinlerbütünü
şeklinde değil,birtavırolarakdüşünmektir.Bu,modernite"projesini"başka yöntemlerle devamettirenbirbükülme veya değişikliktir. Modernitenin salt kurallar ve sert yöntemlerolduğunu düşündüğüyerde (etikteve bilimde), postmoderniteesneklikveuyumluluköğütler.Modernitenin, eşyanın kesin olarak akıl ve duygu gibi kategorilere ayrıldığını düşündüğü yerde, postmodernite bu sınırların gözenekli olduğunu ve tarafların birbirilerine sızdırma yaptığını düşünür. Modernistlerin bütün fenomenleri (tüm insanlık tarihi gibi) kapsayan tek bir büyük öyküyü aradığıyerde,postmodernistlerJean-François Lyotard'ın (1924-1998) "üstanlatılara yönelik şüphe" dediği ve postmodernizmin en bilindik tanımı olan kavramı ifade eder. Bu,insandavranışı (cinsiyet,güç,Tanrı,vb.)hakkındaanlatılacakgerçektentekbirbüyüköyküvarmış gibi,büyük vekapsayıcı açıklamalartarafındankandırılmayıreddetmek anlamına gelir. Modernitenin evrenseli desteklediği yerde,postmodernistler tekilinve özel durumların tadını çıkarır. Modernistler kurallarında istisnayı hoş karşılamaz, postmodernistler ise istisnanın, yaratıcılığın itici gücü ve sistemin kendisini yeniden keşfetmesine neden olduğunudüşünür.Modernistlerinkesinlikaradığıyerde, postmodernistler sağlıklı bir şüpheciliğin yararlı etkilerini görür. Modernizmin postmodern eleştirisinin patlak verdiğiyerlerdenbiriolan dilörneğinielealacakolursak; metaforlarveyamecazlar (kurallarıbeklenmedikveprogramlanamaz yollarla eğip büken) gibi fenomenler "postyapısalcıların"(postmodernistlerin) kalbini çalarken,"yapısalcılar"(modernistler) olasıevrenselkanunlarınbütün dillere hükmeden derin bir gramerini tasarlamak için canlabaşla çalışır.
Bunedenle,postmodernistlere"hakikatnedir?"diye soracak olursanız, muhtemelen gözlerini kısarak "duruma
göre değişir"diyeceklerdir.Postmodernistler,herzamanve her yerde aynı olan ve hakikat denilen tek bir şey olduğunapekinanmazlar.Kimolduğunuzaveneredeolduğunuza göre,birçokfarklıhakikatolduğunudüşünmeeğilimdedirler; düşünmedenhareket ederler. Sorun daburada yatıyor. Hakikat hakkında düşünmeden hareket etmeye görelilik denir; bu da en başından beri aklımızda tutmakisteyeceğimizbirnoktadır.Görelilik,hakikatdiyebirşeyolmadığı; dilinize,kültürünüze, cinsiyetinize, dininize, ihtiyaçlarınıza, zevklerinize vb. göre değişen, rekabet halinde pek çok hakikatbulunduğunuvehepsininbirbirikadariyiolduğunu anlamına gelir. Doğrunun ne olduğunu kim söyleyebilir?Bukonudafikiraçıklamayetkisikimdedir?Bunedenle, postmodernizmi eleştirenler en kötü ihtimalin gerçekleşmesindenkorkar: Görelilik,şüphecilik,nihilizm,tamamıyla anarşizm. Ayrıca doğrusunu söylemek gerekirse, pek çok postmodern filozof, zamanlarını hakikatin havasını söndürmeye çalışmakla harcadıkları için böyle bir intiba uyandırmıştır. XIX.yüzyılın sonlarında,Postmodernizmin koruyucuazizlerindenbiriolanNietzsche,hakikatinbizim kurgu ve metafor olduğunu unuttuğumuz kurguların ve metaforlarınbirbütünü olduğunu söyledi. Dahayakın bir zamanda,hayli etkili birfilozofolan RichardRorty (19312007), hakikatinyalnızca, inançlarımızda herhangi bir sorun olmadığı zaman kendi kendimize ettiğimiz bir iltifat olduğunu söyledi. Rorty, Amerikalı ve pragmatist biriydi. Fakat bunu zaten fark etmiş olabilirsiniz. Postmodernistlergenel olarakbüyükharfkullanmaktankaçınırken,klasikfilozoflar,özellikleAlmanolanlarHakikat'inbaş harfini büyükyazmayı severdi (Almanlarbütün adlarınbaş harfinibüyükyazarzaten).
Tüm bunların nedeni işe arabayla gitmemizdir! Ulaşım teknolojilerimiz yalnızca geçici fenomenler değildir;
postmodernizmle ilgili önemli bir metaforun araçlarıdır. Aslında bu araçlar yalnızca postmodernizm metaforları değil, postmodern bir dünyadaki yaşamın önemli parçalarıdır.Diğerbirdeyişle,çağdaşulaşım sistemleriyalnızca trafik tıkanıklığına neden olmaz, hakikat fikrimizi de tıkar. Her yere gidebilmemiz, her şeyin serbest olduğunu düşünmemize yol açıyor. Postmodernist düşüncenin teşkil ettiği tehdidi yoğunlaştırmanın bir yolu olan"her şey serbest" fikri, postmodern ulaşım ve bilgi sistemlerinin geliştirdiği bir cezbediciliktir. Postmodern durum yerinden edilmeli,kökünden sökülmeli, devinim halinde olmalıdır. Bir treneveyauçağa herbindiğimizdeveya bilgisayardanuzaktaki biryeri sanal olarak ziyaret ettiğimizde, hakikattebirkrizitetikleriz.JaneAusten'ınbilgeceişaret ettiği gibi, hakikat evrensel olarak kabul edilmelidir. Fakat bugün tanıdığımız tek evrensellik, çeşitliliktir. Ortak noktamızdiyegördüğümüztekşey,hepimizinfarklıolmasıdır. Bugünlerde biriAkıl'ın gücünden yardım isteyecek olsa,postmodernistlerkaşlarını çatıp"Kimin aklı? Hangi akılcılık?" diye sorar. Biri "bizce" dese, postmodernistler "biz kimiz?" diye sorar. Bu sorunun cevabı kim olduğunuza venereyegittiğinize bağlıdır.Yani elimizdeki sorun; postmodern bir dünyada "evrensel"in ne demek olduğu ve herkesin kendi hakikatinin on beş dakikalığına şöhretolmahakkınınbulunduğunuilkkez düşündüğümüzde "hakikat"inneanlamageldiğidir.
Nasıl ki modernizm, mutlakçılık için asıl tehditse, postmodernistlerinhakikate yönelik asıl tehdidi de göreliliktir.Bundansonra,herbiriniçıkmaz sokakolarakgördüğümbuikitehlikeyi savuşturmayıumuyorum.Mutlakçılığın bir tür entelektüel şantaj ve öte yandan postmodernhakikatteorisi olarakbüyükölçüdeyanlış anlaşılan göreliliğin ise aslında başarısız bir teori iddiası olduğu-
nu savunacağım. Görelilik bizi herhangi bir şeyin yanlış olduğunu söyleyemez hale getirir, fakat mutlakçılık bizi Tanrı ile karıştırır. Dizginlenemeyen görelilik, her şeyin doğru kabul edilebileceği anlamına gelirve ondan sonra elimizde "her şey serbest" çantasıyla tren istasyonunda dikilmeye başlarız. Bu "kaosmik" filan değil, kaosun ta kendisidir.Herşeyserbestse,herhangibirşeyinyanlışolduğunu nasıl söyleyebileceksiniz? Nedenher şeyin farklı olduğunu söylemiyorsunuz?"İkikereikibeş eder"denilse neyapacaksınız?Yalana ve hileye nasıl itiraz edebileceksiniz?Yaşlılarıdolandırıpbankahesaplarınıboşaltanlara ne diyeceksiniz? Liste böyle uzayıp gider...Yani, her yere seyahat etmeyi severiz fakat "her şey serbest"e gitmeyi aslaistemeyiz.
Ben gezmeyi çokseverim fakat aynı zamanda yolu şaşırmadığımızdan da emin olmak isterim. Hakikatin çok sesliliğini, çok anlamlılığınıveprogramlanamaz oluşunu savunurken, bir yandan da bazı şeylerin yalnızca farklı değil, yanlış olduğunu söyleme hakkını da savunacağım amabunu dayanlış anlaşılmış mutlakçılıkfikrinibenimsemeden yapacağım. O halde, seyahatin hemen başında resmi olarak açıklayayım; Aydınlanma'nın yarattığı ilerlemeye sadık kalacağıma söz veriyorum. Bu ilerleme bizi Kilise'den, batıl inançlardanve kraliyet ailesinin otoritesindenkurtarıp,bunlarınyerineinsanhaklarını,bilimsel araştırmayı ve teknolojik ilerlemeleri koydu. Aydınlanma'yaitirazetmeninbirfaydasıyok.FakateskiAydınlanma'nın yapacağı tüm iyiliği yaptığını ve artıkAydınlanma karşıtlığına değil,yenibirAydınlanma'ya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bir sonraki istasyona gidentrene binmemiz, Aydınlanma'ya başka bir vasıtayla devam etmemiz (Aydınlanma konusunda aydınlanmak), programlanamaz ve kesin olmayan şeylerin aslında ne kadar
fazla olduğunukavramamız gerekiyor. Buradaki fikir; Aydınlanma'nın ışığını söndürmek değil, onun Saf Işık'ını gölgelerle,kara deliklerle ve diğerbeklenmedik nüanslar ve zorluklarla karmaşık hale getirerek yeni, gözden geçirilmişversiyonunu ortaya çıkarmaktır.Bu,kitabımın adının reddedilmesine (Hakikat) ve okuyuculara kötü haber verip,hakikat diye bir şey olmadığının söylenmesine bile yol açar. Onunyerine hakikatler vardır (çok sayıda, çoğul ve baş harfi küçük). Akıl diye bir şey yoktur (en azından Aydınlanma'nın anladığıbiçimde),iyiakıllarvekötüakıllarvardır.Hepimizigörelilikçi"herşeyserbest"çukuruna atmadan, bunların tümünü savunmak istiyorum (zor bir iş olmasınarağmen).
Sorun şu ki,hakikat söz konusu olduğu zaman,tüm bu devinim mide bulantısına yol açtı.Yaşam bu kadar devinimlioluncadadahaöncedoğruolduğunudüşündüğümüz şeyin taşralılık olduğundan (doğup büyüdüğümüz yerdeki insanlarındüşündükleri),memleketimizinyerelözelliğinin parçası olduğundan (biz devinim halindeyken daha fazla "görelileşen"parçası) şüphelenme ihtimalimiz o kadar artar. Zamanla,zamanınakışınıve süreklidevinimhalindeki şeylerikavramayabaşlarız; "şeyler"derkenher şeyikastediyorum. Aristo, bir şey hareket ettirilmedikçe her şeyin hareketsiz olduğunu söylemiştir. Newton ise, bir şey durdurmadıkça, her şeyin hareket halinde olduğunu varsayıyordu.Yavaşyavaş,herşeyinbiryerleregittiğinifarketmeyebaşladık.Herşey,sürekliyolculukhalinde...
Geçmişte, herkes çalıştığı yere yürüme mesafesinde yaşarken, insanlar yerleşik yaşamlar sürüyorlardı, göreceli olarakhareketsizlerdi ve dünyayı, evrenin merkezine sıkıca yerleştirilmiş toprak parçası olarak görüyorlardı. Elbette birbirine uzak yerler arasında ticaret yolları ve iletişimyöntemleri vardı fakat bunlar hem yavaş hem de
son derece zordu. Günümüzde dünyanın hareket halinde olduğunun farkındayız; yani hareketsiz dursak veya sırtüstü yatsak bile, güneşin ve kendi ekseninin etrafında dönen Dünya adlı uzay gemisinde yolculuk ediyoruz. Bilimkurgu yazarlarımız sürekli çok uzaklardaki galaksilere seyahat etmeyi hayal ederken; Ay'a gitmeyi, Mars'a Curiosity (Merak) adındabiraraç indirmeyivegezegenin çevresini turlayan uydulara insanlar göndermeyi başardık.Üstelikbu daha başlangıç.Ufuk,yalnızcahayal gücümüzde değil,matematikselhesaplamalarımızda dahızını artırarak genişlemeye devam ediyor. Çağdaş fiziğe göre, bizDünyauzaygemisininiçinde (ki,kozmiktozunbirzerresidir) uzayda yol alırken, evrendeki her şey sürekli artan bir hızla bizden uzaklaşıyor. Bunun sonU ise sonsuz ölçüdegenişlemiş,tamamentükenmiş,soğuk,karanlıkve ölü bir evren olacaktır.işte son durakbudur.
Nihayetinde hepimiz hayal edilemez büyüklükteki bir patlamanın ortasında yaşıyoruz. Fizikçilere göre, on dört milyar yıl önce hayal gücümüzü aşan yoğunluktaki bir enerji noktasının aniden genişlemesiyle başlayan Big Bang (Büyük Patlama) ile çıktığımız en büyük yolculuk, gelecekte bir noktada sona erecek ve evren, entropik dağılımdaki son durağınaulaşacak. Bu, her şeyi göreli hale getirir! Kansas'ı, Königsberg'i, tüm medeniyetimizi, Dünya uzay gemisini, güneş sistemimizi tamamen yerel ve geçici fenomen haline getirir. Kozmik ölçekte bir "taşra" hükmüne sokar. O zaman"Hakikat"gibi güzel sözlerbize neyararsağlayacak?"Hakikat"dediğimiz şey sarızambak gibi birşey olacak; bugün var; yarınyok.Hepimiz ölü dillerkonuşmuş olacağızve tümyaşadıklarımızınbirerçıkmaz sokakolduğu ortaya çıkacak.
Uzun, çok ama çokuzunvadede,bu sabah gitmeye çalıştığınız yerin ne önemi kalacak? Sizi ele geçirmesine
izin verirseniz bu tam olarak felç edici bir düşüncedir. Çok kafa patlatırsanız, sabah yataktan kalkıp bir yere gitmek zor gelir.Yani devinim halinde kalmak istersem, hertürlüyardıma ihtiyacım olacağı çok açıktır. Bu amaçla Aydınlanma'nın en önemli figürlerinden olan ve bizim postmodern durumumuz hakkında hiçbir şey bilmediği halde çağımızla ilgili aydınlatıcı bir şeyler,mutlakçılığın ve göreliliğin dalgalı sularında dümenimizi tutacak bir şeyler söylemiş olan Gotthold Ephraim Lessing'i (17291781) anmadan geçemeyeceğim. Lessing, beklentilerimizi azaltmamız ve yelkenlerimizi uzay-zaman rüzgarlarına göreayarlamamıziçinbizebilgece öğütlerverir.Tanrısağ elinde hakikati, sol elinde de hakikat arayışını tutup birini seçmesini isterse,mutlakhakikatinyalnızcaTanrı'ya aitolduğu,kendiişininisehakikati aramakolduğugerekçesiyle sol eli seçeceğini söylemiştir. Bu ilk bakışta çok büyükbirfırsatıkaçırmakgibigörünür.Sonuçtaböylebir fırsatkaçkere elimize geçerki? Birine,gideceğiyere asla ulaşmayan bir trende sonsuza kadar yolculuk yapmayı mı, yoksa gittiği yere varmayı mı tercih edeceğini sormaya benziyor. Hiçbir anlamı yok. Lessing'in bilgeliğinin özü şöyle görünür: "Zamanınızı oradan oraya koşturarak geçirin ve bir yere varmanın derdine düşmeyin." Belli ki kendisi de sabahlarıişe gitme derdine hiç düşmemiş. Hadigelin,trendeninip analojiyi değiştirelim.Diyelim kihaftasonugeldivedoktorumuzunönerisineuyup,koşu için evden çıktık ve bu esnada yanımızdan arabayla geçenarkadaşlarımızbizigideceğimizyerebırakmayıteklif etti.Şüphesiz,buçokkibarbirtekliffakatbuteklifikabul etmek, amacımızdan sapmak olacaktır. Aslında herhangi biryere gitmiyoruz. En azından önemli olan gidilecekyer değil, gidiyor olmaktır. Lessing'in aklında ne olduğunu şimdibiraz dahaiyianlıyoruz.Filozofumuz diyorki;belki
Tanrıiçin değilfakatuzay-zamandagezinmeningetirdiği zorluklarlapazarlıketmekzorundakalanbizleriçinhakikat,koşuyapmakgibidir.
Lessing'in fikrini anlamak için ille de Tanrı'ya inanmanıza gerek yok. Aşağıdaki bütün bu trafiği yukarıdan seyreden birilah olduğunu düşünseniz de düşünmeseniz deTanrı'ya ideal bir sınırnoktası gözüyle bakabilirsiniz. Yerel teologbubenzetmeyi,bu durumu ifade etmenin tuhafbir yolu olarak görse de "Tanrı" derken ulaşım konusunu dert etmeyen birvarlığı kastettiğimizi söylüyorsak, bu amacahizmetetmiş olur. ÇünküTanrıheryerdedir (en azından bize böyle söylendi).YaniTanrı; her şeyi,heryerde ve aynı anda tamamıyla bilir. Öte yandan, aşağıdaki biz dünyevi varlıklar ise kendimizi bulduğumuz zamana veyere (dil,kültür, cinsiyet,zümrevb.) bağlı olarakhakikatlerimizi tek tek ele almak zorundayız. Biz her zaman "yerleşiğiz"vebudurumbizi sınırlıyor.Fakatbusınırbize bir giriş açısı, bir yaklaşım, bir perspektif, bir yorum da sağlıyor.Tanrı'nınbirbakış açısına ihtiyacıyok,fakatbizimvar.Bakış açısınasahipolmak,hakikatlerinbizölümlülere açılma biçimidir. Bir şeylere yönelik bakış açısına sahip olmamanın zıttı ahmakça bakmak, anlayışı kıt bir biçimde onlara gözlerini dikmektir. Tıpkı araştırma makalelerinde bir bakış açısı ileri süremeyen öğrencilerin suratlarında gördüğüm bakış gibi. Yani Lessing aslında hakikat söz konusu olduğu zaman, bizim işimizin günümüz filozoflarının "hermenötik" (yorumbilim) dediği yorumlama sanatını geliştirmekolduğunu söylüyor.
"Hermenötik"sözcüğüaslında,kutsalmetinleriyorumlamakla ilgili teolojik bir sözcüktü. Fakat bugün"hermenötik"ile kastettiğimiz şeydahagenelbirteoridir; bu teoriye göre herhakikatbiryorumlama işlevidirveyorumlama ihtiyacı,belirli bir zamanda ve yerde yerleşik olma, dolayısıyla belirli kalıtsal ön varsayımlara sahip olma
işlevidir.Bu,modernulaşımvebilgi sistemleri sayesinde, çok sayıda perspektifin üzerimize boca edilmesi sayesinde iyice bilincine vardığımız bir şeydir. Postmodern durumumuzda hakikat bizim için ne anlama gelirse gelsin, birhermenötikişlevidir,kararvermeyi öğrenme işlevidir, farklılığımantıklı birbiçimde ele almaişlevidir.
Bu,Lessing'insöyledikleriyleilgilibaşkabirşeyi daha ortaya çıkarıyor. Hermenötik; tamamı hermenötik durumumuza bağlı, bir kısmı büyük öneme sahip, bir kısmı o kadar önemli olmayan büyük ve küçük ve farklı türde, farklı düzeyde ve farklı amaçlara hizmet eden hakikatlerinbulunduğufikrinedayanmaktadır.Lessing,filozofların adetiolduğuüzere,uzunvadelibirhakikattüründenbahsediyordu. Ofisindekirandevuyatamzamanındayetişmeyi düşünmüyordu. Onun söylemek istediği; hakikat söz konusuolduğuzaman,uzunvadedeönemliolansonuçtan ziyade arayıştır, arayışın samimiyetidir, arayışta sergilediğimiz çabadır, arayışa başlama biçimimizdir.Yolculuk, varış noktasından daha önemlidir.
Nihayetinde, az önce gördüğümüz gibi, uzun vadede hepimiz ölüyüz. Bazen gittiğimiz yere ulaşmaya ihtiyaç duyarız, bazen de ulaşmamayı tercih ederiz. Bazen son durağımıza gitmek isteriz, doktor oranın ölümcül hastalık olduğunu söylediğinde ise gitmemeyi tercih ederiz. Lessing'in söylediği de buydu. Bizler fani yaratıklarız ve rekabethalindekibirden çokhakikatin,bizikaosa sürüklemeden nasıl barış içinde birlikteyaşayabileceğini anlamaya çalışmalıyız.Yani,Tanrı gibi davranmamaya çalışmalıyız, ki bu başka durumlarda da iyi bir öneridir (her ne kadar bazılarımız için şaşırtıcı biçimde zor olsa da).
Yani,Tek Büyük Hakikat üzerinde hak iddia etmemeli ve onun,başkalarınıngözünükorkutmasına izinvermeliyiz. Tanrıbunukaldırabilirfakatbizkaldıramayız.
Hermenötik,birden çok fani hakikati (baş harfi küçük) müzakere edebilme ve odaya yüzlerce kiloluk gorillerin girmesine izin vermeden, hakikatin değişen gelgitleri ve koşullarıyla baş edebilme sanatıdır. Geçmişte,Aydınlanma'dan önce, o fazla kilolu primat, teolojiydi. Orta çağda (hatta yalnızca o zaman da değil) biri "Kilise şunu öğretiyor..." demişse, bu söz odadaki herkesin sesini keserdi. Fakat günümüzde bir Büyük Hakikat adayı varsa, o da bilimdir. Bilim bizim gorilimizdir. Biri "bilim diyor ki..." dediğinde,sohbetinbittiğini düşünürüz.Yanibizpostmodernisthermenötler,gözükaraolmalıyız; hempiskoposların,hem de fizikçilerin veya dahakesin bir ifadeyle,Tanrı'yıistismaredenbazıdindarlarınvefiziğiistismareden Aydınlanmatürlerininkarşısındadurmalıyız.Fizikçilerin "Her ŞeyinTeorisi" dediği meşhur HŞT bile alt tarafı bir teoridir. Her"şeyin" teorisidir elbette fakat teorinin kendisiherşey değildir,çünküyaşamdafizikten dahafazlası bulunurvebizimhertürteoriye ihtiyacımızvardır.
Bununla birlikte HŞT, önceden dinin işgal ettiği tahtta hak iddia ederek kendisini dinle karşı karşıya getiren büyük bir soruna yol açar. Ayrıca din ile bilim arasında da ilginç bir karşılaştırma ortaya çıkarır. Her ikisi de içinde yaşadığımız bu sıradan, uğultulu, çiçek açan, gürültülü, çok renkli dünyanın ötesinde "gerçek" dünyanın bulunduğunainanırlarvebununsonucundahangi gerçek dünyanın aslında gerçek olduğu konusunda birbirleriyle zıtlaşırlar. Birine göre gerçek dünyayı matematik, diğerine göre ise Vahiy ortaya koyar. Hermenötiğin bu tartışmaya yaptığı katkı, hakikat söz konusuyken var olmanın pek çokyolu olduğunuvebizim,her şeyibildiğinive Gerçek Dünya'yı tanıyabildiğini iddia eden kalabalıktakiTek HegemonikSöylem'e (zorbaya) dikkat etmemizgerektiğini ortaya koymasıdır. Karşımıza ister teoloji isterbilim çık-
sın işin püfnoktası, Lessing'in kendimiziTanrı ile karıştırmamamıza dair öğüdünü hiç unutmamaktır. Fizikçiler pekala herkonuda söyleyecekbir şeybulabilir,fakatteologlarTanrıhakkında doğrubirşeysöyleselerbile,buhiç kimseyi birTanrı yapmaz. Bu yalnızca onlara bir açı, bir bakış açısı, biryorum sunar. Bizim de Hakikat denen şeyin (Baş harfibüyükvetekil) cazibesinekapılmadanveya hakikate ne yapacağını söyleyenin biz olduğumuz yanılsamasına düşmeden, sahip olabileceğimiz tüm açılara, hakikatemümkün olduğukadaryaklaşmaya,mümkün olduğukadarçokhakikate ihtiyacımızvardır.
Aşağıda göstermeye çalışacağım üzere, hermenötiğin veyapostmodernhakikatteorisinin görevi,dünyanınbirden çok ve rekabet halindeki yorumlarının kaosmik oyununa uyum sağlamaktır. Hakikat iddiaları dört bir yandan (bilim, etik, siyaset, sanat ve din) üzerimize hücum ediyor ve bizim, hızla gelen bu taksilerden kaçıp, postmoderntrafiğintümkarmaşasıylabaşa çıkabilmemiz gerek. Sanat, eskilerin bilgelik (sophia) dediği ve sevdiklerini (philia) iddia ettiği şey üzerindeki tuhafpostmodern vurguyla birlikte hareket halinde kalmaktır. Biz postmodernler de bu noktada eskiler kadar bilge olmak isteriz ki bu da ayakları yere sağlam basan bir hakikat fikri gerektirir. Nietzsche'nin dediği gibi hakikat, hareket halindeki bir metaforlar ordusu ise, biz hermenötler üzerinde "Mutatis Mutandis" (Değiştirilmesi Gerekenler Değişti) yazanbir sancağın arkasındayürüyoruzdur. Hermenötik, küçük postmodern melekler gibi (vahiy getiren melekler) dünyanın etrafındauçanyüksekteknolojilihızlımesajlar dünyasına ve ellerindeki (belki de sonunda beyinlerine takılacak) GPS sistemleri sayesinde uçaklarla, trenlerle, otomobillerle (belki de sonunda uzay gemileriyle) sağa sola gidip duranpostmodern gezginler dünyasına uygun
hale geldi. Nereye ve neden gittiğimizi tam olarak söyleyemiyoruz. Fakat biz postmodernistler bu kafa karışıklığını,tarlalarımızda çalıştığımızve gökyüzündekikuşlara uçabilmeyi hayal ederek özlemle baktığımız daha huzurlu bir zamanın nostaljisiyle ele almıyoruz. Uçabiliyoruz ve Cebrail'in gökyüzünde süzüldüğü kadar hızlı mesajlar gönderebiliyoruz.
Lessing'in ileri sürdüğü gibi, belki de önemli olan varış noktası değil, yolculuğun kalitesidir. Belki de varış noktası,yolculuktur.
Bu nedenle bu kitabı, katılmaya ikna edildiğiniz rehberli bir tur, size hakikatten daha azının vadedilmediği, yoğunpostmodernyaşantınızdabirmolaolarakdüşünün. Hakikatin üç temel modelini ziyaret edeceğiz: Tanrı'nın hakikatolduğumodernöncesifikir; doğruolanıAkıl'ıntayinettiğimodernfikirveTanrı'nındaAkıl'ındaenyüksek konumu işgal etmediği bir olay olarak postmodern hakikatfikri.Fakatöncedenuyarıyorum; turbircevapla değil, soruylakapanırvebiletücretleriniz iade edilmez.
Aptallar Gemisi
Hiç kimseninyerlerinde olmakistemediği aptallarlabaşlayalım.Dahaönce,Lessing'intezinitartışırken,buhususu anlamakiçinTanrı'ya inanmaya gerek olmadığını söylemiştim.Tanrı'yı bir sınır-durum, ulaşımvasıtası gerektirmeyen bir varlık olarak düşünün. Her şeyin ne kadar değiştiğine dairbirfikiredinmek için,Tanrı hakkında bu kadarrahatkonuşmamınbirzamanlaryanımakarkalmayacakbirdavranışolduğunudikkatealın.Benimbukadar rahat konuşabilmem, hakikatle ilgili fikrimizin ne kadar değiştiğinedairbizebirpencereaçıyor.Modernçağlardan önceki yaşam, Kitab-ı Mukaddes'te veciz biçimde şöyle özetlenmişti: "Aptal, içinden 'Tanrı yok' der" (Mezmurlar 14:1). Kitab-ı Mukaddes, ateistlerden (bu sözcükyalnızca moderniteylegündemegelmiştir) değil,"aptallıktan"bahsetmektedir.Tanrı'yı bu kadarhafife almak,Tanrı'yla bağınızı tamamen koparmak ve Tanrı'yı bulmaya çalışmamak hakikatle, iyilikle ve güzellikle bağınızı koparmaktı ve son derece akılsızcaydı. Mezmurlar'da "akılsız" değil "aptal"ifadesininkullanıldığına dikkatedin. İkisininfarkı nedir? Akılsızın zıttı "akıl sahibi" iken, aptallığın zıttı "bilgelik"tir ve eski çağlarda yaşayanlar akıllı olmaktan ziyadebilge olmakla dahailgiliydiler.Hatayapmayın,Helenistik dönemde (logos) ve orta çağda (ratio) "akıl" adında,gelişenbirişkoluvardı. O kadarkibuişkolu,Reform Hareketi'ne zemin hazırlayan inanca ne olduğunu merak eden Martin Luther'e Almanya'da rahatsızlık veriyordu. Aslında bütün akademik unvanlarımızın Latince olmasının nedeni, XIII. yüzyılda öğrenmeye gösterilen büyük ilgidir. Öğrenmeye bu kadar ilgi gösterilmesi, modern üniversitenin prototipinin icat edilmesini sağlamıştır.
Bu da PhD1 derecesi (philosophiae doctor) alan herkesin neden "filozof' unvanına sahip olduğunu açıklamaktadır. Helenistik dönemve orta çağ düşünürleri akla kesinlikle karşı değillerdi fakat aklı, daha geniş ve daha zengin bir kavramolanbilgeliklebütünleştirmişlerdi. Sonraları,Aydınlanma Çağı'nda akıl sahibi olmak en yüksek mevkiye oturup,bilgeolmayı arkaplanaitti.Benim öne sürdüğüm Postmodernizmyorumunda (tahminedileceğiüzere,açıklayacağımpek çokyorumvar),buhareketakılsızcaydı.
Fakat bilgelik nedir?Yunanlar bilgeliğin en yüce olan şeylerintamamına,hakikate,iyiyevegüzeleduyulan sevgiolduğunusöyler.Bilgelikdurmaksızınakıliçerir.Bilgelik hakikati içerirfakathakikati, akılla tesis edilen hakikate indirgemez ve iyi veya güzel olanı hakikatin dışına itmez. Doğru, iyi ve güzel, bir bütün oluşturur. Sokrates, yurttaşlarını, yaşamlarında yaptıkları tercihler ve değer verdikleri şeyleriçinmantıklıgerekçelerve savlargösterme zahmetine sokarak (ki bu,"felsefe"dediğimiz geleneği büyük ölçüde başlatmıştır) kendisine bir sorunlaryumağı yaratmış,Aristo ise insanların akıllı hayvanlar olduğu klasik açıklamasını öne sürmüştür. Aristo'nun çalışmaları, tıpkı Eflatun'unve orta çağ teologlarının çalışmalarında olduğu gibi, savlar ve gerekçelerle doluydu. Fakat Yunanlar, birleşik bir bütün halinde, daha geniş ve daha zengin olan yaşam algısındankaynaklanan daha dolu bir anlayışın bilgeliğini asla göz ardı etmediler. Sonuçta her şeyi kanıtlayamayız ve kanıtların bile, kolayca bilinen veya açık olarakkabul edilenbir öncülle başlaması gerekir. Aristo, her şey hakkında tartışmamanın eğitimli bir insanınbelirtisi olduğu söyler.Rahatsız edici sorularının sebebiyet verdiği sorunlar yüzünden Atinalı yurttaşları ı Doktora [ÇN].
tarafından öldürülen Sokrates için hayli gecikmiş birnasihat... Bilgelik,tanımlarınve savların (hakikat) yanı sıra içgörüvesezgiiçeriyordu;yalnızcaprofesörlükleedinilen bilgideğil,eylem,iyiyaşam,etikvesiyasibilgelik(iyi)içeriyordu; Eflatun'un, güzel şeylerle dolubiryaşamın özün güzelliğini desteklediğine dairideasınıiçeriyordu (güzel).
Bütünbunlarıbirarayagetirmeyibaşarabilmiş,klasik zamanlardatamamınasahipolmuş,iyibiryaşamsürmüş, geriyekalanlarımıziçinörnekteşkiletmişkişiye,"akılsahibi"(veyazenginvemeşhur) değil,"bilge"denilirdi.Böyle bir kişinin her şeyi biliyormuş gibi davranmadığını anlamak çok önemlidir.Aksine bilge olmak, özellikle bilmediğimiz her şeye karşı sağlıklı bir saygı içinde olmamız anlamınageliyordu(BilgebirYunan,TV'de aslabirsohbet programı sunucusu olamazdı). Dolayısıyla aslında, eski çağlarda yaşayanlar böyle insanların, bilgelik arayışları veya bilgeliğe duydukları sevgi (philia) ölçüsünde "bilge" olduklarını söylemedi; kısacası onlar filozoftu. Filozof; hakikatin, iyinin ve güzelin aralarında sayıldığı en yüce şeylerinpeşinde olankişidir. Bilgelik,kaynaşarakbütünleşmiş ve her şeyin uygun oranda kendisine yer bulduğu bir yaşam biçimi oluşturan bu en yüce şeylerin tümüne duyulan sevgi demektir. Bilgelik,felsefeninherşeyidir.
Antik çağlarda felsefenin, enyüce şeylerin peşinde olmanın, mahalli üniversite kampüsünde rastlanabilecek akademik bir uzmanlık anlamına gelmediğini görebilirsiniz. O zamanlar felsefe bir yaşam biçimi, iyi yaşamın örneği, eyleme geçmiş bilgi (etikve siyaset),tutku (philia, eros) ve yaşamın zevklerine uygun hale getirilmiş duyarlılık anlamına gelmekteydi. Bizim bu kitaptaki özel görevimiz, bilge bir yaşam sürmede hakikatin yerini ve günümüz postmodern koşullarında bilge olmak istiyorsak hakikatin barındırması gereken duyguyu belirlemektir.
Fakat unutmayın ki hakikat hakkında söylediğimiz her şey, iyi ve güzel için de söylenebilir, zira bilgelik bu üçününbiraradabulunmasınıgerektirir.Bilgeliksevdalıları, Amerikalı devrimcilerin İngiltere kralına muhalefet için söylediğişubilgece sözükendilerineuyarlayabilir;"birlik olmazsak ayrı düşeriz."Bilge; hakikatin,iyiliğinvegüzelliğin ayrılmaz biçimde birleştiğini bilir. Dolayısıyla bu noktada biz modernistler, bu hususta bizden fersah fersahilerideolan antikçağinsanlarınıtakip etmeninbilgece olduğunu düşünürüz.
Bir aptalıntamtersi...Aptal; kötü tercihleryapan,yaşamı orantısız kişidir. Bir aptal; zevki onurun, zenginliği erdemin önüne koyar; tıpkı günümüz müzisyenlerinin ve film yıldızlarının, yeteneklerini içki ve uyuşturucuyla heba edebilmesi gibi. Geçici bir zevkin onurunuzu, yeteneklerinizi, yaşamınızı baltalamasına neden izin veresinizki?Buaptalcaolur.Biraptal,bununyerinegüzelolanı ararfakatyaşamınıngeriyekalanınıtamamenkapsaması için abartılı, bütünü ihmal ederek ve orantısız biçimde arar.Tıpkıişlerinde başarılı olmak için çabalayan (bu iyi bir şeyolabilir)fakatbuçabalamaları,sağlıklarınıve aile yaşantılarını yok edecek kadar abartılı olan (bu da akılsızcadır)insanlargibi.Nietzsche,koruyucuazizvefelsefe şehidi addedilenSokrates'ieleştirmeyeyeltendiğindeonu yalnızca, tanımlara ve savlara duyduğu sevginin orantısız olduğu, akıl yürütme sevgisinin her şeyin üzerinde olmasına izinverdiğive tanımaihtiyaç duymadığımız ve aklauygun savlar öne süremeyeceğimiz belirli şeylerbulunduğunu dikkate almadığı iddiasıyla eleştirmişti. Biz bunları farklı biçimlerde "biliyoruz". Aptallar akılsızca hareketeder,bütününbütünselliğini,iyiyaşamı,"hakikatin içinde"yaşamayı göz ardı eder. İyivegüzel,hakikatin içinde kaynaşarak, insan yaşamının soluduğumuz hava,
üzerinde yürüdüğümüz toprak gibi zenginleştiğikuşatıcı unsurlar işlevi görür. Nietzsche'nin eleştirisi son derece isabetlidirde. ÇünküpostmodernfilozoflarınAydınlanma hakkındaki şikayetleriylehemenhemen aynıdır.
Orta çağdaBatı'nınkiliseye gittiği söylenmektedir.Yunanlardan miras kalan en yüce felsefi idealler (hakikat, iyilik ve güzellik), İncil'dekiTanrı'da birleşmek ve ondaki mükemmelliğin ayırdına varmak biçiminde benimsendi. Bu durum, antik çağve orta çağdünyasındadağınıkhalde bulunanbüyüköğretimmerkezlerindefelsefenin (enyüce şeyleriarama) üçkitabidinde de (Musevilik,Hıristiyanlık ve İslam) teolojiyle (Tanrı'yı arama) uyumlu olarak gelişmesini sağladı. Kutsal metin yazarının söylediğine göre, bilgeliği aramak Tanrı'yı aramaktır. Tanrı yalnızca iyi, doğruveya güzel değildir; sonsuz güzelliği, sonsuz iyiliği ve sonsuz hakikati bir arada kendi içinde barındırır. İyi, doğru ve güzel olan diğer her şey,Tanrı tarafından yaratılmış olmaları ve aynadaki yansımalar misali Tanrı'nın varlığını taklit etmeleri nedeniyle iyi, doğru ve güzeldir. Tanrı'yı aramamak ve O'na yüz çevirmek, en yüce şeylerden yüz çevirmek, varlığımızın köküyle ve kaynağıyla (aptallığın yüksekliği veya derinliği) olan bağını kesmekti.Tanrı, yaşamımızın,hareket etmemizin ve soluk almamızın en büyük kaynağı olan güneş gibidir.Tüm canlılar onun hakikatinin ışığına yönelir ve yaşamları pahasına yüzlerinibaşkayöne çevirirler.
Hıristiyanlık tarihinin en etkileyici ilahiyatçılarından olan ve ilerleyen bölümlerde hakkında daha fazla şey okuyacağınız Hippo PiskoposuAziz Augustinus (354430), buna iyi bir örnek teşkil etmektedir. Söylediği pek çok unutulmaz sözlerin içinde enunutulmazı;İtiraflar'ın başında söylediği şu sözdür:"YaRab,senbizikendiniçin yarattın ve kalbimiz sende ebedi istirahate çekilene ka-